Siz kıymetli ziyaretçilerimizle çok hoş bir chat siteleri ve odaları hikayesi paylaşmak istiyoruz. Ümit ederiz ki bu güzel özgün hikayeyi beğenirsiniz. Şimdiden keyifli okuyuşlar diliyoruz ..
Kışın Götürdükleri, Dalgaların Getirdikleri
Yıllarının geçtiği bu evden çıkarken, geride bıraktıklarına bakma tenezzülü dahi göstermeden, kapıyı çekip çıktı. Yanan lambalar, boşa çalışan elektronik aletler, tüpün yanıp yanmadığı, camların açık olup olmadığı bu defa umurunda bile değildi. Hafif esen rüzgarla birlikte, yüzüne vuran yağmur damlaları, hiç bu kadar özgür hissettirmemişti. Öyle uzun zamandır soluk almamıştı ki… Kafesinden seneler sonra kurtulmayı başarmış bir kuş gibi uçmak istiyordu sanki. Sesler önce boğuklaşsa da, sonraları netlik kazanmaya başlamış, yanından geçen insanlar eski ürkütücü hallerini yavaş yavaş yitirir olmuşlardı. Tozlanmış raflarda eski bir kitabı arar gibi, otoparktaki arabasını buldu ve yola koyuldu. Gideceği yeri çoktan kesinleştirmişti gözünde. Günlerdir her nedense bu plan dönüyordu beyninde. Müziğe ihtiyacı olduğunu hissetti, ve the Song of the Golden Dragon çalmaya başlarken, o da tüm geçmişinin en çıplak haline, yaşadığı tüm güzel, çirkin, iyi, kötü, mutlu, kederli o hatıralarına kanat çırpmaya başladı.
Her şeyin başladığı o yere, o ana döndü aniden. Daha önce hiç tecrübe etmediği, duyumsadığı zamanlarda da pek umursamadığı, hiç gerçek bulmadığı o olaya ışınlandı ruhu. Yaşam hiç bu kadar gerçek, hayat hiç bu kadar kötü gelmemişti daha önce… Birden toparladı beynini, o acı hatırayı uzaklaştırdı ve sonuçlarına uçuverdi. Koskoca üç senedir onu eve hapseden, herkesten, her şeyden uzaklaşmasına neden olan o anı yine silmek istedi. Geri dönmeyi hiç düşünmedi. Hızla geçen ağaçlar, insanlar, duraklar, benzin istasyonları, şeritler düşüncelerini dağıtmasına yardımcı bile olmuyorlardı. Son üç yılında, kimseyle görüşmemiş, gerçek hayatın tam anlamıyla dışında kalmış, evcil hayvanları ve heykel atölyesinde onca mevsimi, onca ayı geçirmişti. Yalnızca, çeşitli sohbet siteleri ve chat sitelerinde, farklı insanlarla iletişim kurmuş, zaman zaman farklı karakterlere bürünerek anlık uzaklaşma sağlamış, bir nebze kafasını dağıtmıştı. Bu gayri resmi, zaman zaman samimiyetsiz, bazen de fazla derin kişiliklerin karşıladığı mobil sohbet siteleri ve mobil chat sitelerinde, inanılmaz ölçüde zamanını öldürmüş ve böylelikle her geçen saatte biraz daha anılarından uzaklaşmış, gerçeklikten elini eteğini çekmişti. Son üç yılında ona en iyi hissettiren şey belki de buydu. Pek çok çarpıcı hikayeye tanık olmuş, yığınla sahte insanın hayatına misafirlik etmişti. Artık insanlar, onun için karakterlerden ibaretti ve tuhaf bir şekilde zevk vermeye başlamıştı. Ta ki, bir akşam üstü, yine farklı bir chat sohbet sitesinde, kendi ruhuna belki kendisinden bile fazla benzeyen o garip insanla tanışana kadar… Sanki senelerdir uzak kalmayı başardığı, kaçtığı kendisiyle tekrar ve daha çarpıcı daha gerçek daha çıplak bir şekilde karşılaşıyordu ve bu inanılmaz korkunç geliyordu. Gecelerce süren yazışmalar sonucu, artık bu yöntemin de kullanılabilirliği son bulmuştu ve kendini kaçtığı o gerçeğe dönmek zorunda hissetmişti. Ruhunu on gecenin sonunda o garip sohbet odaları ve chat odalarındaki, o garip kişiye bırakarak veda etmiş ve bilgisayarını hızla kapatmış, iki gün düşünmüş ve her şeyin başladığı o yere gitmeyi, belki de yüzleşmeyi kafasına koymuştu…
Arabadan indi. Yine arkasına bakmadan, türlü şeyler düşünerek, hızlı adımlarla duvarlara doğru yürüdü. Yirmi saat süren yolculuğun sonunda ilk kez nefes alıyordu, üç sene sonra ilk kez yere basıyor, rüzgârı iliklerine kadar hissediyordu. Parıldayan yıldızlar bulanıklaşıyor, yol boyunca tekrar tekrar dinlediği the Song of the Golden Dragon’un sesi uzaklaşıyordu. Tam her şeyin bittiği ve şimdi de belki her şeyin yeniden başlayacağı o kilisenin yanına, hemencecik yere yığılıverdi. Uzanıp çimlere, yüzünü gökyüzüne çevirip, yıldızları izlemeye koyuldu. Kıyıya vuran dalga sesleri yeni bir hayatı müjdeliyordu adeta. Gözlerini kapattı ve üç sene sonra ilk kez uyudu…
Yazar: Diomedes